İhtişamlı hazırlıklar içinde sefere çıkan Osmanlı Sultanı Mehmed’in yolculuğu, düşman çizgilerinde ve paşa kadrolarında büyüyen merak duygusunu da beraberinde getirdi. Kentler ve sınırlar arasında dolaşan bu bilinmezlik, savaş psikolojisini güçlendirdi ve ordunun her adımı, rakiplerin korku dolu algısına dönüştü. Hedef, Karadeniz’in kalbinde yer alan Pontus Rum İmparatorluğu olarak netleşti; deniz savaşlarının fırtınalı günleri ise seferin kaderini belirleyecek bir dönüm noktasıydı.
Gizli Diplomasi ve Vatikan’ın Müdahalesi Karaman ile İsfendiyar beylikleri, Sultan Mehmed’in gerçek hedefi hakkında tahminler yürütürken bölgede sinsi bir diplomasi hareketliliği yükseldi. Batı’nın kilit hamlesi olan Vatikan cephesi, ilerlemeyi durdurmak için kararlar alırken, gizemli bir komutanı göreve getirdi. Bu komutanın kimliği, anlatının ilerleyen bölümlerinde açığa çıkacak olan bir sır olarak saklandı ve savaşın dengelerini etkileyecek bir aktör olarak öne çıktı.
Orduda Suikast Girişimi ve Saray İçindeki Mücadele Mehmed’in ordusu Pontus’a doğru ilerlerken, ordugahda beklenmedik bir suikast girişimi cephede sarsıntıya yol açtı. Bu karışıklık, içpolitikada da yankı buldu ve payitaht İstanbul’da güç dengeleri yeniden şekillendi. Haremde tansiyon yükselirken, Gülperi’nin Şehzade Bayezid’e karşı sergilediği cesur hareket saraydaki dengeleri altüst etti. Artan belirsizlik ve amansız güç mücadelesine rağmen Fatih Sultan Mehmed, hedefe ulaşma konusundaki kararlılığından ödün vermedi.