Taht, Sultan Mehmed için sadece bir güç simgesi olmayıp, yüzlerce siyasi ve kişisel meydan okumanın merkezi haline gelmiştir. Ağır yaralı durumda yatan Şehzade Beyazıd‘ın akıbeti sarayda derin bir sarsıntıya yol açarken, Fatih’in gelecek planları belirsizlik içinde şekillenmeye başlar. Mehmed, bu belirsizlik ortamında Şehzade Mustafa üzerinden kritik bir hamle yapar; o, büyük bir törenle yeniçeri ocağına katılır ve Karaman seferine çıkma onuruna erişerek taht için güçlü bir aday olarak öne sürülür.
İç siyasette gerilim doruk noktasına ulaşır. Divan-ı Hümayun’da Mahmud Paşa ile İshak Paşa arasındaki ihtilaf, devlet yönetimini zorlaştırırken Şahabettin’in eski veziriazam Zağanos Paşa hakkındaki tutumu dengeleri sarsan yeni tartışmaları doğurur. Mehmed, tecrübesine güvendiği sürgündeki Zağanos Paşa’yı geri çağırarak hem devletin kaderini hem de oğullarının geleceğini etkileyecek yeni bir kapı aralar.
Dış politikada ise zorlu ittifaklarla mücadele etmek bir zorunluluktur. Karaman, Pontus ve Vatikan karşısında şekillenen ittifaklar, Osmanlı’nın Anadolu’daki Türk birliğini sağlaması ve Batı’daki gücünü koruması yolundaki hedefleri tehdit eder. Özellikle Pontus‘ta Vlad Tepeş‘in hain planları, Balkanlar’da istikrarı bozarken, Karatuğlar zindanda acımasız işkencelerle sınanır ve Basat‘ın ihanetiyle gerilim giderek artar.
Tüm iç ve dış mücadeleler arasında, Karaman seferi için yola koyulan Osmanlı ordusunun Beyşehir önlerinde yaşayacağı büyük çarpışma, yalnızca Karaman Beyliği’nin değil, tüm imparatorluğun geleceğini de belirleyecek niteliktedir. Sarayda yükselen yeni güç dengeleri, bu kritik savaşla birlikte imparatorluğun kaderini yeniden yazmaya hazırlanır.