Sarayın içinde başlayan dalgalar, sınır ötesinde sarsıntılara yol açar. Şehzade Beyazıd’ın çıkardığı krizler, güçlü bir dengeyi zorlar; lalası İshak Paşa görevden alınırken sarayın iktidar düzeni alt üst olur. Genç şehzadenin babasının sertlikleri karşısında kırılma anları belirir ve haremde Bahar Hatun ile Gülşah Hatun arasındaki rekabet gitgide büyür.
Dışarıya uzanan gölgeler, Pontus ile Karaman beyliklerinin Osmanlı’ya karşı birleşme umudunu taşıyan adımlarını takip eder. Vlad ile Karatuğların arayışı, kutsal emanete dair hırsla büyürken, Komnenos hanedanı ve Vatikan temsilcileri de bu mirası kendilerine çekmek için hesap yapar. Tehlike, kan ve hesap üzerinden örülen bir oyun halinde sahnelenir; Vlad ile Karatuğlar, düşmanlarla ve içlerindeki düşmanlıklarla dolu zorlu bir yolculuğa çıkarlar.
İhanet, pusu ve intikamın karanlığı içinde Süleyman, Julia’nın ölümünden Beyazıd’ı sorumlu tutar. İsfendiyaroğlu Kasım Bey’i kışkırtan planlar, sarayı sarsan tuzaklar kurar; Beyazıd ağır yaralanır, Julia’nın anısına karşılık arama savaşına yönelir. Bu haberler saraya ulaşınca Sultan Mehmed’in tahammülü tükenir ve gerilim çoğalır. Taht artık yalnızca bir koltuk değil; savaşın gölgesinde yükselen bir meydan olur.
Yeniçeriler cülus alanında toplanır ve Sultan, sert bir sesle bağırır: “Artık vakti geldi — hainleri gazabımızla yok etme zamanı!”